SGK, hastadan aldıkları fark ücretini belirlemek için anlaşmalı olduğu, bir diğer deyimle kamu hizmeti veren hastaneleri sınıflandırdı ama bu durum medyada özel hastanelerin sınıflandırılması olarak sunuldu. B ve C gibi gruplarda anılan prestijli hastaneler bu duruma tepkili. Bir iletişim sorunu, belki de kazası yaşanmakta.
Meselenin “isimlendirme” noktasında neden olduğu bir algı hatası var. SD Platform konuyu iletişim ve algı penceresinden değerlendirdi. İletişimci A. Selim Tuncer sorularımızı yanıtladı.
ÖZEL HASTANELER SONUCU ÖNGÖREMEDİ
Kamu hizmeti veren hastanelerin sınıflandırılması meselesi “hastanelerin sınıflandırılması” olarak adlandırıldı ve bunlar gazetelerde çarşaf çarşaf haberlere konu oldu. Şu anda Acıbadem Grubu’nun pek çok prestijli hastanesinin “B ve C sınıfı” hastane olarak isimlendirilerek rencide edildiği ifade ediliyor. Galiba gereksiz bir iletişim hatası yaşandı. Bu durum, sizin pencerenizden nasıl görünüyor?
Her eylemin iletişim boyutu mutlaka düşünülmeli. Bu kaçınılmaz bir şey, ama bu derecelendirmeyi yapan SGK, özel hastanelerin böyle bir isimlendirmeyle prestij kaybı yaşayacaklarını ne kadar kendine dert edinebilir? Belli ki edinmemiş. Edinseydi işin iletişim boyutunu düşünür müydü, onu bilemem. Ama bunu düşünmedi diye SGK’yı suçlamak bana çok da doğru gelmiyor. Bence özel hastanelerin buna karşı bir tetbir almaları gerekirdi. Özel hastaneler gafil avlandı diyebilirim. Derecelendirmenin bu şekilde kamuoyuna lanse edileceğini hastaneler de öngöremedi. Basın da bu işten bir haber değeri üretmek istedi. Derine inmeden, hakkaniyet de gözetmeden bu sınıflandırmayı otellerin yıldız sistemi gibi lanse etti. Prestijli hastaneler SGK ile birkaç branşta anlaşma yaptıkları için B ve C gibi sınıflarda anıldılar. Aslında bu hastanenin kalitesi ile ilgili bir değerlendirme değil, SGK anlaşmasındaki tercihi ile ilgi bir konu. Bu derecelendirme, SGK’nın kendi üyelerini gözeterek yaptığı tamamen subjektif bir derecelendirme. Konu aslında tüm kamuoyunu da ilgilendirmiyor, SGK üyelerini ilgilendiriyor.
BASIN ÇARPITTI
Hastanelerin sınıflandırılması konusunu sizce vatandaş nasıl algılayacak, hastane tercihlerinde bir değişiklik yaşanabilir mi?
Ciddi bir dalgalanma yaratacağını sanmıyorum, ama daha baştan medya böyle algılamışken kamuoyunun bunu doğru algılamasını beklemek mümkün değil. Zaten enformasyon medya üzerinden gidiyor. Medya nasıl anladıysa, daha doğrusu anlattıysa kamuoyu da öyle anlayacaktır, bunu objektif bir derecelendirme olarak algılayacaktır. Ama kamuoyunun zaten hastanelere yönelik kafalarında bir derecelendirmesi var. Vatandaş bu noktadan baktığında SGK’nın bu derecelendirmesinden işkillenebilir. Kamunun yaptığı birçok şeyde, birçok hatalar oluyor ya, bunu da kamunun bir hatası olarak değerlendirip çok da kulak asmayabilir. Başta isimlendirme, SGK’nın kendi üyeleri için yaptığı bir derecelendirme olarak yansıtılsaydı, basın da konuyu odağından saptıramazdı.
Yaşanmakta olanı iletişim kazası olarak nitelemek de mümkün sanırım&hellip
Aslında olay tam olarak isimlendirme hatası. Çalışmanın kendisinde bir problem yok, sonuçta SGK kendi üyeleri ile ilgili bir tasarrufta bulunuyor. Ha, benim fikrimi soracak olursanız, ben kişisel olarak bu çalışmaya tümüyle karşıyım. SGK’nın üyeleri için yaptığı ödemeler dışındaki farkları serbest pazara bırakması gerektiğini düşünüyorum. Önemli olan serbest pazarın yasalarla güvence altına alınması ve tekelleşmenin önlenmesidir. Eğer bu sağlanırsa istismarla önlenebilir, SGK üyeleri de kendi tercihiyle istediği yerden istediği sağlık hizmetini alır. Sonuçta SGK’nın, kendi üyelerini sadece devlet hastanelerine mahkum etmemesi ve özel hastanelerden de hizmet almasının önünü açması, hem sağlık sektörünün gelişmesi hem de SGK üyelerinin kaliteli hizmete kolayca ulaşması açısından takdir edilmesi gereken bir uygulamadır. SGK’nın üyesinin hastane seçimindeki tercihini belirleyecek bir yönlendirme yapmasını anlamlı bulmuyorum. Çünkü hasta tercihleri, sadece SGK’nın belirlediği kriterlerle oluşmaz. Oysa bu uygulama rekabetin ve gelişmenin kriterlerini de sınırlandırmış ve birkaç maddeye indirgemiş oluyor. Oysa rekabet, birkaç parametrenin içine sıkıştırılamaz. Bunu arz talep dengesi içinde halletmek, SGK’nın herhangi bir kaybına neden olmayacak şekilde çözülebilirdi diye düşünüyorum. Bu kadar karmaşaya da yol açılmamış olurdu.
“DOZ AŞIMI” TERS TEPTİ
Sağlık sistemimizde zaman zaman “iletişim kazaları” yaşanıyor mu?
Yaşanıyor. En son domuz gribi konusunda çok ciddi, vahim boyutlarda bir iletişim kazası yaşandı. İnsanları bir markaya davet ekmek istiyorsanız ona olumlu özellikler yüklersiniz. Sigara gibi, AIDS gibi, domuz gribi gibi şeylere ise olumsuz nitelikler yükleyerek insanları onlardan uzaklaştırmak istersiniz. Yapılan şey aslında birinde çekme, ötekinde itme operasyonudur. Domuz gribi konusunda da “bundan uzaklaş”, “yaklaşma”, “korun” gibi kodlarla “negatif markalama” yapılmaya çalışıldı. Niyet doğrudur, ama Sağlık Bakanlığı burada ciddi bir yanlışlık yaptı. Dahası bir stratejinin kurgulanmadığını düşünüyorum. Domuz gribi isminin insanları daha fazla ürküteceği düşüncesiyle çabuk benimsendiği de doğrudur, ama bu aşı meselesinde ters tepti. İşin içinde domuz olunca, domuzdan bir şey alındı, aşıya katıldı gibi bir kuşku, Müslüman toplumlarda aşıya karşı olumsuz bir reaksiyon oluşturdu. Domuza karşı da öyle. Nitekim Mısır’da birtakım abartılı domuz itlafları falan yaşandı. Yanılmıyorsam daha sonra Dünya Sağlık Örgütü de virüsün domuz gribi virüsü olarak isimlendirilmesi noktasında uyardı, ama iş işten geçmişti.
İletişimde doz aşımı diye bir şey var. Eğer dozu aşarsanız ikna ediciliğiniz kaybolur. Sağlık Bakanlığı da dozu aştı. Belki Başbakanı da rahatsız eden bu doz aşımı idi. Yani “Yeter kardeşim” dedi bir anlamda.
ÖZEL HASTANELER PLATFORMU
