Sağlık Hizmeti Sınıflandırılabilir mi?
Uzm. Süleyman DEMİREL
Özellikle sağlık hizmet alımının tek elden yapılmaya başlanması ile daha fazla gündeme gelen sağlık kurumlarının sınıflandırılması gerekli midir? Sağlık hizmetinin sınıflandırılması ne tür yarar sağlayacaktır?
Sağlık ve sosyal güvenlik politikalarında yapılan önemli değişiklikler sağlık hizmet sunumunu ve sunumda görev alan kurumları tartışmamıza neden olmaktadır. Yapılan tartışmaların başında özel sağlık kurumlarından hizmet alınması, hizmet sunumunda hastadan fark ücret alınıp alınmayacağı, geri ödeme kurumlarının hizmet alım yöntemleri, sağlık hizmetlerinin finansmanı, kamu özel ortaklığı vb. gelmektedir.
Sağlık hizmeti bir bütündür. Sağlık hizmeti sağlık kurumu, çalışanı, teknolojisi, mimarisi vb. özellikleriyle bütüncül bir yaklaşımla ele alınmalıdır. Bütüncül anlayışla ele alınmasını savunduğumuz sağlık kurumlarının sınıflandırılmasının kurumun faaliyetlerini anlama, sektördeki gelişme, değişmeleri izleme ve değerlendirme fırsatı sunması açısından yararlı olacağı düşünülebilir. Ancak bu sınıflandırmanın kurumun kendisi veya kurum hizmetlerini izleyenlerce yapılması beklenmelidir.
Sağlık kurumlarının sınıflandırılmasından genel olarak hastaneler anlaşılmaktadır. Bu konuda özel sektör sağlık kurumlarının açılış ve işletilmelerini düzenleyen Özel Hastaneler Yönetmeliğinin 7/A maddesinde “sınıflandırma“, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumlarını düzenleyen Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinin 5. maddesinde ise “gruplandırma” ifadeleri ile düzenleme bulunmaktadır. Özel Hastaneler Yönetmeliğinde “..faaliyet gösterdiği veya göstereceği uzmanlık dalının veya dallarının gerektirdiği asgarî standartlar ile tıbbi hizmet kalitesine etken diğer hususlar dikkate alınarak belirlenecek esaslar ve puanlama kriterleri” esas alınarak sınıflandırılacağı belirtilirken, Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliğinde ise “sağlık kurumları işlevlerine göre” gruplandırılır denilmektedir.
Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan her iki düzenlemenin amacı birbirinden çok farklıdır. Kamu sağlık kurumlarının gruplandırılmasının sadece “isimlendirme” amacı taşıdığı, özel hastanelerin sınıflandırılmasına yönelik düzenlemenin ise “kategorize” etme amaçlı olduğu düşünülmektedir.
Bakanlık öncelikle sınıflandırma ve gruplandırma tercihini tüm kurumlar için aynı hale getirmelidir. Kurumların isimlendirilmesinde bir sorun varsa öncelikle bu sorun çözülmelidir. Halen farklı isimler altında aynı hizmetleri sunan sağlık kurum ve kuruluşları bulunmaktadır.
Sağlık kurum veya kuruluşlarının isimlendirilmesi veya sınıflandırılması ile ilgili yaşanan sorun aslında genel kabul gören ve politik kararla uygulamaya aktarılmış bir “sağlık hizmet sunumu omurgası“nın bulunmamasındandır. Sağlık kurum ve kuruluşlarının isimlendirilmesi ve basamaklandırılması sağlık hizmet sunum omurgasının belirlenmesi ile sorun olmaktan çıkacaktır. Örneğin hizmet sunumu açısından poliklinik ile tıp merkezi veya dal merkezi arasındaki farklılık nedir? Şu anda öyle tıp merkezleri açılmıştır ki hastanede sunulabilen tüm hizmetleri verebilmektedir. O zaman bu ayrımı ne belirlemektedir? İsimlendirme neye göre yapılmıştır? Çalıştırdığı personel sayısına mı yoksa bina büyüklüğüne göre mi? Sağlık kurum ve kuruluşlarının isimlendirilmesi hangi amaçla yapılmış olursa olsun şu anda geçerliliğini ve fonksiyonelliğini yitirmiştir. Sağlık kurum ve kuruluşlarının tabi olması gereken ve ülke ihtiyaçlarını karşılayabilecek sağlık hizmet sunum omurgasının belirlenmesi bu nedenle acil ve önemlidir.
Sağlık kurum veya kuruluşlarının isimlendirilmesi bu yöntemle sorun olmaktan çıkartılabilirken sınıflandırma konusu daha karmaşıktır. Aslında bu sorununu çözümü için neden sınıflandırmaya ihtiyaç duyulduğuna bakmak gerekmektedir.
Bakanlık veya ilgili sağlık kurumları neden özel hastaneleri sınıflandırmaktadır? Bilindiği gibi özel hastanelerin açılması ve faaliyette bulunabilmesi için mevzuatla belirlenen standartlara sahip olması gerekmektedir. Ruhsat almak üzere müracaatta bulunan her özel hastane için aynı tıbbi, mimari, fiziki standartları aranmaktadır. En önemli fark yatak sayısına bağlı olarak personel sayısındadır. Özel hastanelerin mimari, fiziki, tıbbi ve teknolojik açıdan sahip olduğu ek özellikler veya donanımlar ruhsatlandırma için bir üstünlük sağlamamaktadır. Yönetmelik, özel hastanelerde asgari standartları değil optimum standartları sağlamayı amaçlamaktadır. Acaba Sağlık Bakanlığı sağlık kurum ve kuruluşlarında asgari standartları mı belirlemeli yoksa optimum standartları mı belirlemeli? Asgari standartları sağlayan sağlık kurumları Bakanlık tarafından ruhsatlandırılmalı, optimum standartların sağlanması ve denetimi ise başka derecelendirme veya akreditasyon kurumlarına / süreçlerine tabii olmalıdırlar.
Sağlık Bakanlığı sağlık hizmet sunumunda kullandığı kendi sağlık kurumlarının gelişimi açısından tüm sağlık kurumlarına eşit mesafede durmaya çalışmalıdır. “Kürek çeken yerine dümen tutan” ve politika belirleyen konuma kendisini yerleştirmelidir. Arkasından sağlık kurum ve kuruluşlarında aranacak asgari standartları kamu veya özel ayırımına gitmeden belirlemelidir. Optimum standartların belirlenmesi ise kurum ve kuruluşlara ile ulusal veya uluslar arası akreditasyon kurumlarına bırakılmalıdır.
Sağlık kurumunun tıbbi, idari, hukuki hizmetlerinin niteliği, mimari yapısının fonksiyonelliği, sunduğu hizmetin memnuniyet derecesi, sahip olduğu tıbbi teknoloji, hasta ve çalışan güvenliğine verdiği önem, hekim hataları, hasta haklarına verilen önem gibi konular çok profesyonelce yapılacak derecelendirme faaliyetlerinin konusudur. Bu şekilde yapılacak derecelendirme veya sınıflandırma çalışmalarının sonucunu kamuoyuna doğru bir şekilde düzenli olarak duyurmak yakın tarihte Sağlık Bakanlığın önemli görevleri arasında yer alacaktır.
Sağlık kurumlarının geri ödeme açısından sınıflandırılmaya tabii tutulması ise farklı bir konudur. Geri ödeme kurumu hizmet aldığı sağlık kurumunda ruhsat veren kurumdan ayrı olarak bazı standartları arayabilir. Bunlar sağlık kurumunu derecelendirme amaçlı olamaz. Yapılacak çalışma geri ödemeye esas olmalıdır. Tıbbi hizmeti, bina yapısını, tıbbi donanımı kategorize etme amaçlı çalışmaların yapılması geri ödeme kurumunun işi olmamalıdır. Geri ödeme kurumu tarafından yapılacak sınıflandırma veya derecelendirme kamuoyu ile paylaşılamayacak bilgi niteliğinde olmalıdır. Zira bu bilgi hastaların yanlış yönlendirilmelerine yol açabilecektir.
Sağlık kurumlarının sınıflandırılmasının hangi amaç için kullanılacağı çok önemlidir. Sağlık kurumlarının geri ödeme açısından sınıflandırılmaya tabii tutulması bu kurumlardan hizmet alan insanlar tarafından nasıl algılanacaktır. Yeterli düzeyde sağlık kültürü oluşmamış olan ülkemizde insanların kendilerinin 1.sınıf yerine 3. sınıf veya A sınıfı yerine D sınıfı bir sağlık kurumuna veya burada çalışan hekime emanet ederken neler hissedeceğini mutlaka anlamaya çalışmalıyız. Acaba yapılacak sınıflandırma insanlar üzerinde daha düşük kaliteli sağlık hizmeti veya sağlık çalışanı algılamasına yol açmayacak mı? Bu türden bir algılamanın hangi yöntemlerle ortadan kaldırılabileceğine yönelik çalışmalar bulunmakta mıdır?
Ülkedeki sağlık kurumlarının tümüne ait bir sınıflandırma yapılıp yapılmayacağı da önemlidir. Kamu sağlık kurumları herhangi bir sınıflandırmaya tabii olmazken özel sağlık kurumları bir sınıflandırmaya tabii olacaksa bu da izah edilebilir değildir. Kamu veya özel sağlık kurumlarının aynı ölçülere dayanılarak sınıflandırılması veya derecelendirilmesi halinde bu hizmetlerden yararlananların doğru bilgilendirilmesi ve doğru tercih yapmasına katkı sağlanabilecektir. Bu şekilde kamu veya özel sağlık kurumlarının birbirileri ile rekabetleri daha gerçekçi olabilecektir.
Sağlık kurumlarının kamu özel ayrımına tabii tutulmadan sundukları hizmetin niteliğini, kurumları tercih edenlerin memnuniyet nedenlerini ve derecelerini kamuoyuna sunmaya yarayacak ve böylece kurumların bilinçli şekilde tercih edilmesine yardımcı olacak bir çalışma yapmak daha fazla yararlı olmayacak mıdır?
Uzm. Süleyman DEMİREL/www.hastanedergisi.com
ÖZEL HASTANELER PLATFORMU