Hastane Yatırımlarında Yeni Yaklaşımlar
Doksanlı yıllar Türkiye’de özel hastane yatırımcılarının cesaret kazandığı dönemse eğer, ikibinli yıllar aynı kesimin altın yılları olarak tanımlanabilir. Sadece son üç yılda 100’ü aşkın yeni özel hastane hizmete girdi, 2007 yılı Eylül ayı itibarıyla Sağlık Bakanlığı verilerine göre faaliyette olan özel hastane sayısı 352’yi buldu. Özel hastaneler açısından daha zengin olan İstanbul yine ilk sıradaki yerini korusa da artık Türkiye’nin her köşesinde farklı iş ortaklıkları bünyesinde kurulan, kurulumu süren çok sayıda özel sağlık kuruluşu var. Ancak yatırımların projelendirilmesinin ne kadar doğru yapıldığı tartışmalara açık.
Saynur ÇETİNER
Doksanlı yıllar Türkiye’de özel hastane yatırımcılarının cesaret kazandığı dönemse eğer, ikibinli yıllar aynı kesimin altın yılları olarak tanımlanabilir. Sadece son üç yılda açılışı yapılan ya da kuruluş süreci başlatılan özel sağlık kuruluşlarını şöyle bir gözden geçirince bu tespitimizin hiç de yanıltıcı olmadığı rahatlıkla anlaşılabilir. 2007 yılı Eylül ayı itibarıyla Sağlık Bakanlığı verilerine göre faaliyette olan özel hastane sayısı 352’yi buldu. Doksanlı yılların aksine ikibinli yıllarda yatırım yapılan kentler de farklılaştı. Özel hastaneler açısından daha zengin olan İstanbul yine ilk sıradaki yerini korusa da artık Türkiye’nin her köşesinde farklı iş ortaklıkları bünyesinde kurulan, kurulumu süren çok sayıda özel sağlık kuruluşu var. Tabii, devletin yeni hastane yatırımlarının hemen hemen durma noktasında olmasının da bu gelişmelere uygun bir zemin yarattığını unutmamak gerekiyor. Yeni yatırımların ulaştığı düzey ve hastane oluşumlarının yapılandırılması açısından hararetli tartışmalar yürütülüyor olsa da ülke genelindeki bu atılımdan etkilenmemek mümkün değil.
Türkiye’de sağlık hizmeti sunumunun özel sektör eliyle sunulmasının geçmişi, bilindiği gibi aslında doksanlı yılların çok daha öncesine uzanıyor. O yıllarda Ankara, İstanbul ve İzmir gibi üç büyük kentimizin dışındaki kimi kentlerimizde de özellikle bazı branşlarda hizmet sunan özel kuruluşlar, birkaçı dışında, oldukça mütevazı koşullarda faaliyet gösteriyordu. Bu kuruluşların önemli bir kısmı doktorların ortaklaşa kurdukları, hastane binası olarak inşa edilmemiş özelliksiz binalarda -mümkün olduğunca gerekli kurallara uyarak- sağlık hizmeti sunuyorlardı. Yıllar içinde olağanüstü bir gelişme gösteren o hastanelerin neredeyse tamamı, geride kalan uzun yılların birikimiyle bugünkü modern hizmet kurumu niteliklerine kavuştular. Uzun yıllardır bulundukları bölgelerin ihtiyaçlarına cevap veren bu kuruluşlara bugün çok sayıda yeni yatırım eklendi ve çok sayıda yeni yatırım için girişimler olduğunu biliyoruz. Fakat günümüzün yatırım koşulları artık bir kaç ortağın biraraya gelip ellerindeki kısıtlı sermayeyle girişim peşinde koşmalarına pek izin vermiyor. Türkiye’nin yükselen sektörleri arasında anılan sağlık yatırımcılığında artık çok sayıda çözüm ortağının birlikte çalıştığı süreçler egemen.
Hastane Dergisi olarak yeni hastane yatırımlarında ne tür tercihlerin rol oynadığını araştırırken, geçmiş dönemlerin tecrübelerine de ışık tutmak amacıyla sorularımızı sektörün profesyonel yöneticilerine, özel girişimcilere ve yatırım süreçlerinde etkin olarak görev olan firmalara yönelttik. Sorularımızı yanıtlayan ve kişisel deneyimlerini aktaran sağlık yöneticilerinin, bugün gelinen noktada, ileriye dönük yatırımlar açısından devletin daha etkin, yol gösterici ve planlayıcı bir rol oynamasının doğru olacağı görüşünde birleştiklerini tespit ettik.
Özel sağlık yatırımları açısından son on yılda kaydedilen yükselme eğrisi özellikle geçtiğimiz dört yılda en yüksek seviyeye ulaşmış görünüyor. Yatırımların ülkenin belli başlı merkezlerinden ülke geneline yayılması da yine aynı dönemde hız kazanıyor. Bu dönemde hastane yatırımı yapan çevrelerde de değişim gözlendiğini söylemek yanlış görünmüyor. Daha önceki yıllara göre yatırımcılar arasında hekim ortakların azaldığını, farklı iş alanlarında faaliyet gösteren sermayedarların sağlık yatırımlarına artan bir şekilde ilgi gösterdiğini söyleyebiliriz. Hal böyle olunca yatırım için göze alınan sermayeyle doğru ortantılı olarak bir “özel sağlık kuruluşları çeşitliliği”nin ortaya çıktığını söylemek de mümkün oluyor.
Sağlık profesyonelleri arasında çeşitli sınıflandırmalarla dile getirilen bu çeşitlilik özünde, hastane yatırımı için harcanan ve maliyeti katlayan her türlü birikimin toplamına tekabül ediyor. Sonuçta bugün özel sağlık kuruluşu olarak hizmet sunan hastanelerin hepsinin ortak standartlarda buluştuğunu söylemek de mümkün görünmüyor. Sunulan hizmetin klinik kriterleri Sağlık Bakanlığı tarafından denetlenen tüzük, yönerge ve yasalar çerçevesinde hayata geçiriliyor tabii. Ancak hizmet alanların gözünde özel sağlık kuruluşları açısından asıl ayırdedici özellik olarak algılanan konfor ve benzeri koşullar açısından hastaneler arasında büyük farklılıklar olduğu söylenebilir. Son yıllarda sağlık literatüründe sıkça karşılaştığımız “kalite ve akreditasyon” kavramları, bu kavramların uygulanması yolunda takınılan tavır ve kaydedilen aşamalar özel kuruluşları biribirinden farkılılaştıran asıl ayrım noktaları olarak ifade ediliyor.
Türkiye’de bugün 15 özel sağlık kuruluşunun uluslararası akreditasyon belgesine sahip olduğunu biliyoruz. Bunlardan 12’si hastane, diğerleri farklı sağlık kuruluşları. Böylece, kalite-akreditasyon belgelerine sahip olmak da hastanelerin farklı kategorilerde değerlendirilmelerinde önemli bir etken olarak görülüyor ve elbette yine önemli bir maliyet kalemi ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, yeni hastane yatırımları da yukarıda saydığımız Sağlık Bakanlığı denetimindeki yasal mevzuata, tercih edilen standartlara, bina ve arsa özelliklerine, insan kaynakları politikasına, kalite poltikalarına, hedef kitle arayışına göre şekilleniyor, birbirlerinden farklılık gösteriyorlar.
Hizmetin yapısı ve günümüzde geçerli olan beklentiler gereği sağlık kuruluşu ya da hastane yatırımları son derece kompleks özelliklere sahipler.
Sağlık hizmetinin artık olmazsa olmazı olan modern tıp teknolojisi ve teknolojiye olan talep de gözönüne alındığında bir hastane yatırım süreci, yatırımcıyı çok sayıda faktörle karşı karşıya bırakıyor. Hastane yatırımı ya da bugün çok yaygın olan “zincir hastaneler” için yola çıkan girişimcilerin, hesaplarını bütün bilinmezleri göze alarak yapması gerekiyor. İşte bu noktada devreye proje yöneticileri, anahtar teslim hastane firmaları, kalite danışmanları giriyor. Yatırımını şansa bırakmayacak temkinli girişimciler, kendilerini oluşum aşamasında yönlendirecek firmaların çözüm ortaklığına başvuruyorlar. Son yıllarda bu alanda kaydedilen bütün gelişmelere karşın, hala, yatırımların gerekli ve yeterli alt yapı araştırmalarını tamamlayarak yürütüldüğünü söylemekse çok zor. Çünkü ne yazık ki yatırımcılar, aslında devlet tarafından belirlenmesi gereken “hangi bölgede, hangi alanda, hangi ihtiyacın öne çıktığı”na dair gerçek bir yönlendirmeye sahip değiller. Bu yönlendirmenin ne kadar zorunlu olduğunu da her fırsatta dile getiriyorlar.
Hastaneler de diğer iktisadi işletmeler gibi ayakta kalabilmek için ortama ayak uydurmaya mecburdur. Gereğinde büyüme, gereğinde küçülme manevraları ile işletme pazarın koşullarında en avantajlı pozisyon arayışlarını sonsuza kadar sürdürmek durumundadır. Ülkemizde sağlık işletmelerinin bugünkü durumuna bakılınca yepyeni devasa kuruluşların pazara girdiği ve orda burada kendi halinde hizmet veren kuruluşları hallaç pamuğu gibi atmaya başladığı görülmektedir. Yıllardır biz de konuşmalarımızda büyüme stratejilerini ele alır bunun önemine değinmeye çalışırdık. Butik hastane dediğimiz kolayca ulaşılabilen, hizmetin kolayca alındığı, her zaman sıcak temasın rahatça sağlandığı ve çok ileri teknoloji ve uzmanlık gerektiren durumlar hariç hemen her sıkıntının rahatça giderilip işimizin görülebildiği sıcak mekanlar şimdi dara düştüler. Onların yaşayabilmesi de büyük ölçüde kendi boyutlarını genişletmelerine, daha büyüklerin ağzının içinde kaybolmayacak ve çenesini kilitleyecek büyüklüğe ulaşmalarına bağlı görünüyor. Dönem büyüme dönemidir. Ama sanmayın ki bu pazarın karlılığının doğal bir sonucu olarak böyledir. Tam tersine, pazar iyice sıkışmış ve yatırımların geri dönüş noktaları daha uzun zaman almaya başlamıştır. Devletle yapılan anlaşmaların koşulları daha da ağırlaşmıştır. En azından İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi büyük kentlerde üst ekonomik sınıfa hitab eden gereğinden çok kuruluş ortadadır ve aynı pazar katmanını ele alacak yeni bir yatırımın şansı her zamankinden daha azdır. Anadolu’nun diğer kentlerinde de pıtrak gibi özel hastane bitiyor. Peki bu nasıl oluyor, hem pazar daralması, hem de yatırımların hızlanması aynı koşulların dayatması olabiliyor? Araba kullanırken bir viraja girersiniz, gereğinden daha hızlı girdiyseniz araba savrulur, o anda frene basmaya kalkarsanız hiç şansınız yok, takla atarsınız. Yapmanız gereken gaz pedalına yüklenmek ve hız arttırmaktır. Böylece arabanın ileri gitme gücünü merkezkaç gücünden daha yüksek hale getirerek virajı alırsınız. Şimdi hastane yatırımlarında yaşanan da galiba böyle bir şey.”
Bugüne dek çok sayıda hastane yatırımının yöneten, sonuç alan ve çok değerli deneyimlere sahip olan sağlık yöneticilerininaktarımlarını ilginize sunuyoruz.
Hastane Dergisi olarak, ülkemizde sağlık alanında yürütülen yatırımları yakından izlemeye ve deneyimleri paylaşmaya devam edeceğiz.

Kurucu ekipteki uyum avantaj sağlıyor
Şanlıurfa Uzmanlar Tıp Merkezi Başhekimi Dr. Halil BAYSAL hastane yatırımları alanındaki deneyimlerini şöyle aktarıyor:
2003 yılında Şanlıurfa Uzmanlar Tip Merkezini 7 uzman hekim arkadaşla birlikte kurduk ve 2008 yılı başında tamamlamak üzere olduğumuz yeni hastanemizin kuruluşunu yapmaktayız. Ayrıca, Kayseri’de 1996 yılında bir grup arkadaşla bir tıp merkezini organize ettik ve halen faaliyetine devam etmektedir. Bahsettiğim kuruluşlar yine benim gibi hekim arkadaşlarımın ortaklıkları ile hayata geçmiştir. Çoğunda hekim olarak ve organizasyonu şekillendiren ekibin içinde yer aldım. Hekim olmamız nedeniyle sağlık alanındaki gelişmeleri yakından takip etmek durumundayız. Tıp merkezleriyle başlayan bu yatırımlar bizim için aslında birer mektep oldular. Birçok hadiseyi sahada yaşayarak öğrendik. 4 yıl tıp merkezinin primer yöneticiliğini yaptım. Tabii ki bütün arkadaşların ciddi desteğini aldık. Her zaman söylüyorum, bizim başarımızın temelinde hekim arkadaşlarla olan birlik ve beraberliğimiz yatmaktadır. Organizasyonunu yaptığımız projelerimizin tamamında en büyük desteği hekim arkadaşlarımızdan aldık. Samimi bir şekilde destek veren ve her noktada gerekli fedakarlığı gösteren arkadaşlarımız, başarımızın temelinde yatan en önemli etken olmuştur. Hastanemizin inşaatı için profesyonel bir mühendislik ekibiyle birlikte çalışıyoruz. Yatırımın başından beri Siemens Tıbbi Çözümleri bizimle birlikteler. Projemizin mimari tasarımının şekillenmesinden alın tıbbi mahal listelerinin hazırlanmasına kadar her türlü desteğini almış bulunmaktayız. İnsaati kendi firmamiz yapmaktadır. Hastane açılmadan personelimizin alınması, eğitilmesi ve gerekli kalifiyeye ulaşması anlamında birlikte çalıştığımız ve desteklerini aldığımız danışman firmalarla her türlü alternatifi geliştirmekteyiz. Örnegin, personelin alınması ve sonrasında JCI akreditasyonuna uygun eğitilmeleri için IQ Danışmanlık’la, hemşirelik hizmetlerinin organizasyonu icin Koç Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu’yla protokoller geliştirdik. Projenin başından bu yana tecrübeli ve profesyonel gruplardan destek aldık. Projenin yönetimi, finans, inşaat, alt yapı, bina otomasyonu ve klinik süreçlerin belirlenmesi noktasında ciddi sıkıntılar yaşamadık. Ancak bölgemizde henüz bu anlamda ciddi yatırımların olmayışı ve ilimizin yerel yöneticilerinin bazı noktalarda bizleri yeterince anlamamalarından dolayı bazı sıkıntılar yaşadık. Bugün Şanlıurfa’ya 30 milyon dolarlık yatırımla 650 kişinin istihdam edileceği bir organizasyon yapılmaktadır. Gönül isterdi ki biz yerel ve diğer yöneticileri yanımızda görelim. Sonuçta bu yatırımla birlikte şehir silueti farklılaşacak ve sosyal anlamda bir kültürel değişim yaşanacaktır. Yapılan yatırımların topluma dönük faydalarını iyi tahlil etmemiz gerekmektedir. Buna karşın hastanenin inşaatı ile ilgili sıkıntı yaşamadık. Birlik duygumuz ve işe olan inancımızın yarattığı avantaj işlerimizi kolaylaştırmış, hedeflerimize ulaşmada motivasyon unsuru olmuştur. Öncelikle Güneydoğu’da bu tarz bir yatırımı yaparken ülkenin idarecilerinden bazı sözler ve destekler almak yeni yatırımlar içinr zorunluluktur. Çünkü yerel yöneticiler ufkunuzu ve vizyonunuzu anlamakta sıkıntı çekmekte bu da işleri yavaşlatmaktadır. Bunlara dikkat etmek koşuluyla yapacğımız yeni yeni yatırımların olması halinde biz yine aynı hekim grubu arkadaşlarımızla işe devam ederiz.
Kaynak: Hastane Dergisi