Siyasal arenada şiddetli rüzgârların estiği, toplumsal zeminin irili ufaklı depremlerle sarsıldığı bir ortamda temel ekonomik sorunlar üzerine ciddi tartışmalar yapmak bu köşeyi okunur kılmak için ne kadar akıllıca bir seçim doğrusu bilemiyorum. Ben yine de konjonktürel ve yapısal ekonomik sorunlarımızı bu köşede tartışmaya devam etmek istiyorum.
Örneğin sağlık konusunu ele alalım. Kalkınma yazınında sağlık harcamaları beşeri sermayenin tıpkı eğitim gibi asli unsurlarından sayılır. Beşeri sermaye de ekonomik büyümenin en önemli itici gücü olan verimliliğin temel etkenlerindendir. Bu nedenle sağlık hizmetinin etkinliğinin artıp artmadığı normal toplumlarda önemli tartışma konusudur. Ama bizde demokrasinin ideolojik ve siyasal ilkeleri üzerinde bir türlü anlaşma sağlamayan anormal bir toplum söz konusu olduğundan, pek çok ülkeye kıyasla geride kaldığımız ekonomik kalkınma yarışının sorunlarını tartışmaya bir türlü fırsat bulamıyoruz.
Dün, TÜİK 1999-2007 yılları arasında sağlık harcamalarının seyrine dair istatistikler yayımladı. Sizi bilmem ama ben önemsedim ve rakamların üzerinde biraz kafa patlattım. İki soruya yanıt arıyorum:
1) Sağlık harcamaları reel olarak artmış mıdır?
2) Artmış ise bu artış toplumun daha etkili sağlık hizmeti aldığı anlamına mı gelmektedir? Birinci sorunun yanıtı net bir evettir. İkinci sorunun yanıtı ise ilki kadar net olmasa da yine evettir.
Toplum olarak sağlık harcamalarının gerçekten artıp artmadığını kestirmenin en kestirme yolu incelenen dönemde GSYH içindeki paylara bakmaktır. Eğer GSYH reel olarak artarken aynı zamanda toplam sağlık harcamalarının (TSH) payı da artıyorsa toplum sağlığa hem mutlak olarak hem de göreli olarak daha çok para harcıyor demektir. GSYH`nin 1999`dan 2007`ye yaklaşık yüzde 30 arttığını biliyoruz. TSH`nin GSYH içindeki payı ise yüzde 4,8`den yüzde 6`ya yükselmiş. Bu rakamlar gerçek TSH`nin 8 yılda yüzde 60 kadar arttığını gösteriyor. Bu arada yüzde 10 kadar nüfus artışını dikkate alsanız bile, yüzde 60`lık artış çok yüksektir. Dolarla hesap yapmayı sevenler için TSH`nin bu dönemde 12 milyar dolardan 39 milyara dolara çıktığını ayrıca belirtelim.
TSH artışını devlet mi, yoksa vatandaş mı sağlamıştır? Yanıt her ikisi de şeklindedir. Ancak devletin artışa katkısı daha fazladır. Sekiz yılda devletin TSH içindeki payı yüzde 61`den 68`e çıkarken özelin payı 39`dan 32`ye düşmüştür. Hane harcama anketlerinden özel sağlık harcama artışının üst gelir gruplarının eseri olduğunu, buna karşılık kamu harcamalarının yeşil kart gibi sosyal politikalarla önemli ölçüde alt gelir gruplarına yöneldiğini biliyoruz. Bu gelişme toplumsal adalet açısından iyidir.
Gelelim ikinci soruya.. Artan TSH acaba toplumun daha sağlıklı olmasına, dolayısıyla beşeri sermaye birikimine hizmet etmiş midir? Eğer artan harcamalar tümüyle fiyat artışlarından kaynaklanıyorsa diğer ifadeyle sağlık hizmetinin miktarı değişmemişse, harcama ilaca ve doktorlara gitmiş demektir. Bu sorunun yanıtı, ekonomik göstergeler ile sağlık göstergelerinin derinlemesine araştırılmasını gerektirir.
Bununla birlikte, bazı ekonomik nirengi noktalarına bakarak benim edindiğim izlenim, toplumun daha çok sağlık hizmeti aldığı yönündedir. İlaç ve tıbbi malzeme kalemine yakından bakalım. Bu harcamanın TSH içindeki payı yüzde 26`dan yüzde 31`e yükselmiş. Buna karşılık 1994 bazlı enflasyon endeksi 1999-2004 arası 5 kat artarken ilaç ve tıbbi malzeme fiyatları 4 kata yakın artmıştır. Keza 2003 bazlı fiyat endeksi 2005`ten 2007`ye yüzde 11 artarken sağlık enflasyonu yüzde 8 olmuştur. Diğer ifadeyle sağlık hizmeti fiyatlarında göreli bir artış yoktur.
Bu rakamlar sağlık hizmeti miktarının artışını hassas şekilde ölçmeye izin vermez ama en azından arttığına dair güçlü karine oluşturur. Giderek daha sağlıklı bir toplum olduğumuzu söyleyebilir miyiz? Bunu bilmiyorum. Ama istatistikler böyle olabileceğini söylüyor.
Seyfettin Gürsel-REFERANS
ÖZEL HASTANELER PLATFORMU