Ülkemizde ilk özel hastaneler, yetmişli yılların ortalarında İstanbul’da görülmeye başladı, şimdi ise ülke genelinde yüzlercesi var. Başlarda özel hastane demek, iyi ödeme yapılan ve kaliteli hekimlerin hizmet verdiği yerler olarak anılırken son yıllarda, yeşil kartlılar hariç tüm SGK hastalarının hizmet aldığı ve vatandaştan hemen hiç ekstra ödeme alamaz hale geldikleri enteresan bir durum kazandılar. Adeta devletleştirilen bu hastaneler, izin verilen oranlarda ekstra ödeme alma hakkına sahip olmalarına rağmen, çoğu kez vatandaştan ödeme alma hususunda ciddi sıkıntılara maruz kalmaktadır, pratikte de hastaneler arasında söz konusu olan kalite farkı ve gruplandırmanın bir anlamı olmamıştır.
Buna rağmen, son yedi yılda hizmete giren özel hastanelerdeki artış, kamu hastanelerini solladı. 2002-2009 arası 60 yeni devlet hastanesi faaliyete girerken, hizmete başlayan özel hastane sayısı 180 oldu. Aynı yıllar arası hastaneye başvuru oranlarında da değişiklik yaşandı. 2002’de yüzde 4,5 olan özel hastanelere başvuru oranı 2009’da yüzde 16‘ya çıktı. Kamu hastanelerine başvuru oranı ise 2002’de yüzde 88 iken, 2009’da yüzde 77‘ye düştü.
AK Parti iktidarının uygulamaya koyduğu Sağlıkta Dönüşüm Programı özel hastanelere yaradı. Programın hazırlandığı 2002 yılından bu yana açılan özel hastane sayısı, yeni açılan devlet hastanesi sayısını bariz biçimde geride bıraktı. Öte yandan vatandaşların özel sağlık kuruluşlarına başvuru oranı 7 yıl içinde 4 kat artarken, Sağlık Bakanlığı’na bağlı devlet hastanelerine başvurularda ise azalma dikkat çekiyor.
Dünyaya baktığımızda, özel hastanelerin hemen her ülkede var olduğunu hatta uzak doğuda ve Hindistan gibi ülkelerde olanların, yurtdışından gelen ve tamamen tıp turizmi icra eden hastaneler olduklarını da görüyoruz. Batıdaki özel hastanelerin de çok yüksek ödeme alan ve kaliteli hizmet sunan yerler oldukları yakinen biliniyor, bizdeki garip durum, Türkiye’nin 2001 krizi sonrası ortaya çıkan ve çoğu hastanenin krize bağlı battığı ya da zor durumlara düştüğü ortamda olmuştur. Hükümet, özel hastanelere SGK’lıları açarak, onlara ekonomik açıdan hayat öpücüğü sunarken, devlet hastanelerinden muzdarip olan geniş halk kitlelerinin de böylece beğenisini kazanmıştır
Sağlık Bakanı Recep Akdağ, geçtiğimiz ay İstanbul’da düzenlenen bir toplantıda Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın 8 yılını masaya yatırdı. Bakan Akdağ’ın toplantı sunumlarında ise, 2002 yılında uygulamaya konulan programın geldiği aşamalara ilişkin ilginç veriler yer aldı.
2002 yılında uygulamaya başlanan Sağlıkta Dönüşüm Programı kapsamında hastane sayılarındaki artış oranları da Bakan Akdağ’ın sunumlarında yer aldı. Programın 8 yıllık bilançosuna göre, özel hastane sayılarındaki artış miktarı, devlet hastanelerini açık ara geride bıraktı. 2002 yılında 774 olan Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastane sayısına 7 yıl içinde 60 yeni hastane eklenerek, 2009’da bu rakam 834’e ulaştı. Öte yandan 2002’de 270 olan özel hastane sayısına ise aynı süre içerisinde 180 yeni hastane eklendi ve toplam rakam 450’yi buldu. Yine 2002’de 50 olan üniversite hastanesi sayısı ise 2009’da 59 oldu.
Bakan Akdağ’ın sunumuna göre, vatandaşların özel hastanelere başvurma oranı da 2002’den 2009’a gelindiğinde dört kat arttı. 2002’de 124 milyon 309 bin 469 başvurunun yüzde 88,27’si (109 milyon 737 bin 182) devlet hastanelerine, yüzde 4,5’i (5 milyon 680 bin 954) özel hastanelere yapılmıştı. 2009 yılında ise toplam 295 milyon 262 bin 190 başvurunun yüzde 16’sı (47 milyon 618 bin 186) özel hastanelere, yüzde 77’si (228 milyon 279 bin 139) devlet hastanelerine yapıldı. Böylece 2002-2009’a gelindiğinde özel hastanelere giden hasta sayısı dört kat artarken, aynı dönemde devlet hastanelerine başvuru oranında ise düşüş yaşandı.
Sabit yatırımı oldukça yüksek olan ve devletten hiçbir ilave destek alamayan ve ne yazık ki düz bir ticarethane olarak algılanan özel hastanelerin bugün için ciddi sıkıntıları var. Dünyadaki emsallerine göre hayli düşük kalan ve paket haline getirilen hizmet bedelleri işletmeyi ayakta tutmaya yetmemekte, katkı payı alamayan bu işletmeler, zaman içerisinde cihaz yenileme, hekim ve sağlık personellerinin eğitim ve kendini geliştirme ihtiyaçlarını da karşılayamaz duruma gelmektedir. Ayrıca hekimlere ve personele ödenen ücretlerde sürekli ve tedrici olarak azalmaya devam etmektedir. Bu sebepten olsa gerek, son zamanlarda biraz palazlanmış hastaneler ve hastane grupları, vakıf üniversite olma gibi bir tercihle kendilerini ekonomik açıdan sahili selamete atmaya çalışmaktadırlar.
Bu noktada, devlet hastaneleriyle öteden beri var olan rekabet haksızlığı da bir türlü giderilememekte, devlet hastanelerinde yolsuzluklar, usulsüzlükler ve malzeme israfları gırla gitmeye devam etmektedir.
Devlet hastanelerinin ve vakıf üniversite hastanelerinin durumlarını bir sonraki yazıda daha yakından ele alacağız.
Netice olarak, özel hastanelerin varlığı, ülkemizde sağlık hizmetlerine görece bir kalite getirmiş, devlet hastanelerinde kuyruklara, bugün git yarın gel muamelelerine, sabah namazında girilen ilaç kuyruklarının sona ermesine, yani kısaca devlet hastanelerinin de kendine çeki düzen vermesi sürecine katkıda bulunmuştur. Bundan sonraki süreçte, ekonominin topyekun dönüşmesine paralel olarak, küçük kalmak mümkün olmayacak, büyük hastaneler ve hastane grupları özellikle yabancı sermaye desteği ve ortaklıklarla kartel olmaya devam edeceklerdir. 2012’den sonra devlet hastaneleri bölgesel bir yaklaşımla uzun vadeli işletme ortaklıklarına dönüştürülüp, mahalli idare yönetimlerine bırakılacaktır. İşte bu dönemde, güçlü özel hastane gruplarının, aldıkları yabancı sermaye destekleriyle bu sürece ortak ve talip olacağı beklenmektedir.