Özel Hastane Ve Tıp Merkezlerinde Tebligat
GİRİŞ
Tebligat, bir bilginin yöneldiği kişiye bildirimidir. Hukuk uygulamasında tebligat, bir yargısal veya idari kararın muhatabına bildirimi ve bunun belgeye bağlanması anlamında kullanılmaktadır. Tebligatın önemi, kendisine hukuki sonuçlar bağlanmış olmasından kaynaklanmaktadır. Tebligatı alan yada aldığı varsayılan kişi, artık onun muhtevasını da öğrenmiş sayılacak, muhatabın buna itiraz etme, cevap verme yada dava açma hakkını kullanması açısından da süreç başlamış olacaktır.
Bu hususta aşağıdaki yargı kararı oldukça aydınlatıcıdır. “Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. HUMK’nun 73. maddesi hükmünde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre, mahkeme, tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile mutlaka duruşmadan haberdar edilmelidirler. Duruşmaya gelinmese dahi ilgilinin yokluğunda davaya devam edilip karar verilmesine usulün olanak tanıdığı hallerde, açıklanan biçimdeki uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması gereklidir. Değinilen işlemleri nedeniyle tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemidir. Bu nedenle tebliğ ile ilgili 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tüzüğü hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve Tüzüğün amacı, tebliğin muhatabına ulaşması, konusu ile ilgili olarak kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususun belgeye bağlanmasıdır. Hal böyle olunca, kanun ve tüzük hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur” (Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin T. 23.12.2004 tarih ve E.2004/13917, K.2004/14308 sayılı kararı. Kaynak: Meşe İçtihat).
Tebligatta olağan usul, doğrudan muhatabın kendisine yapılmasıdır. Ancak günlük hayatta bu çoğu zaman mümkün olmaz. Bu sebeple muhataptan başkasına yapılan tebligat da geçerli sayılır. Ancak muhataptan başkasına yapılan tebligatın geçerliliği, sıkı şekil şartlarına bağlanmıştır. Bu şekil şartlarının gerçekleşmediği durumda tebligat usulsüz sayılır ve kendisine bağlanan hukuki sonuçlar doğmaz.
Hastaneler ve benzeri sağlık kurumları, içine herkesin kolayca girip çıkamayacağı yerlerdir. Bu sebeple buralarda çalışan kişilere gönderilen tebligatın yapılış usulü de özel kurallara tabi kılınmıştır. Bu kurallar, 19 Şubat 1959 tarih ve 10139 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve 11 Eylül 1959 tarih ve 10303 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Tebligat Tüzüğünde düzenlenmiştir.
HASTANELERDE YAPILACAK TEBLİGAT
Özel hastaneler ve tıp merkezlerinde çalışan doktor, hemşire ve diğer kişilere yargı veya idari mercilerce yapılacak tebligatın usulü Tebligat Kanununun 18 inci maddesinde gösterilmiştir. Bu kurala göre, tebliğ yapılacak kişi hastane, tedavi veya istirahat evi gibi, içine serbestçe girilemeyen veya arananın kolayca bulunması mümkün olmayan bir yerde bulunuyorsa, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin eder. Bunlar tarafından muhatabın derhal buldurulması veya tebliğin temini mümkün olmazsa, tebliğ kendilerine yapılır.
Kanundaki ifade, hemen hemen aynen Tebligat Tüzüğünde de yer almaktadır. Adı geçen Tüzüğün 24 üncü maddesine göre, tebliğ yapılacak şahıs hastane, tedavi veya istirahat evi gibi içine serbestçe girilmeyen veya arananın kolayca bulunması mümkün olmayan bir yerde bulunuyorsa, tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin eder. Bunlar tarafından muhatap derhal buldurulamaz veya tebellüğden imtina ederse yahut da diğer bir sebeple tebliğin temini mümkün olmazsa tebliğ o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amirine yapılır.
UYGULAMA ALANI: HASTANE, TEDAVİ VE İSTİRAHAT EVİ
Kanunda hastane ve tedavi ve istirahat evi deyimleri kullanılmıştır. Tedavi ve istirahat evi deyimini günümüzde, rehabilitasyon merkezleri ve bakımevleri olarak anlamak isabetli olacaktır. Kanunda bu tür kurumlar için kamu-özel ayrımı yapılmamıştır. Bu sebeple kanunun bu hükmü hem kamu hem de özel hastanelerde uygulanabilecektir. Ancak küçük ölçekli poliklinik, tıp merkezi ve benzeri yerlerin Kanunda ifade edildiği üzere içine serbestçe girilemeyen veya arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden sayılıp sayılmayacağı tartışmalıdır. Bu konuda Yargıtay Dairelerinin değişik tarihlerde verdiği kararlar arasında dahi uygulama birliği bulunmamaktadır.
Nitekim Yargıtay İkinci Hukuk Dairesi, 2000 yılında sağlık ocağını (ölçek itibari ile özel polikliniklere benzetilebilir) Kanunun 18 inci maddesi kapsamında saymış ve sağlık ocağı hekimine yapılması gereken tebligatın aynı yerde çalışan çevre sağlığı teknisyenine yapılmasını hukuka uygun görmemiştir (Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin 30.06.2000 tarih ve E. 2000/8481, K. 2000/9027 sayılı kararı. Kaynak: Kazancı İçtihat). Buna karşılık aynı daire 2006 yılında, ana çocuk sağlığı merkezini Tebligat Kanunu madde 18 hükmünde yer alan içine serbestçe girilemeyen ve arananın kolayca bulunması mümkün olmayan yerlerden saymamıştır (Yargıtay İkinci Hukuk Dairesinin T. 26.9.2006 tarih ve E. 2006/2702, K. 2006/12454 sayılı kararı. Kaynak: Kazancı İçtihat).
Kanaatimizce poliklinikler ve tıp merkezleri de Tebligat Kanunu madde 18 kapsamında sayılmalıdır. Zira bu merkezlerin arananın kolayca bulunması şartı bakımından özellik arz etmeyeceği düşünülse de içine serbestçe girilemeyen yer niteliğini haiz oldukları tartışmasızdır. Keza bu merkezler en azından hasta mahremiyeti bakımından içine serbestçe girilemeyecek yerler arasındadır.
TEBLİGAT YAPILACAK KİŞİ: MUHATAP, İDARE EDEN VEYA KISIM AMİRİ
Tebliğ yapılacak kişi hastane ve tıp merkezi gibi içine serbestçe girilemeyen veya arananın kolayca bulunması mümkün olmayan bir yerde bulunuyorsa tebliğin yapılmasını o yeri idare eden veya muhatabın bulunduğu kısmın amiri temin etmelidir.
Bu kurala göre özel hastanede çalışan bir hekime veya başka personele evrak getiren tebliğ memuru hastane veya merkezin idarecisini bulmalı ve tebligatın yapılması konusunda yardım talep etmelidir. İdare eden (personelin çalıştığı kısmın amiri) muhatabı derhal buldurabiliyorsa, tebligat yine bu kişilere yapılmalı, ancak bulamıyor veya buna şartlar elvermiyorsa tebligatı kendileri almalıdır. Muhatap bulunmuş ancak tebellüğden imtina etmişse tebligat yine idareci veya kısım amirine yapılmalıdır. Ancak bu sıra izlenerek yapılacak tebligat, usulüne uygun yapılmış sayılır ve tebligata bağlanan bütün hukuki sonuçlar doğar.
İdareci veya kısım amirine yapılan tebligat muhataba yapılmış sayılır. Tebligat evrakını muhataba ulaştırma sorumluluğu evrakı teslim alanların üzerindedir. Burada evrak en kısa zamanda ilgilisine ulaştırılmalıdır.
İDARE EDEN VE KISIM AMİRİ: MESUL MÜDÜR
Özel Hastaneler Yönetmeliğinin 16 ncı maddesine göre, özel hastanelerin tıbbi, idari ve teknik hizmetleri bir mesul müdür sorumluluğunda yürütülür. Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin de 16 ncı maddesi hükmüne göre tıp merkezi ve polikliniğin idari işlerinden mesul müdür sorumludur.
Bu kurallar ışığında ve Tebligat Kanununun 18 inci maddesi bağlamında, öze hastaneleri ve tıp merkezlerini idare eden deyiminden, mesul müdürlerini anlamak gerekmektedir. Kısım amiri deyimi ile de klinik ve laboratuar şefleri, başhemşireler ve hastane müdürleri gibi kendisine bağlı personel bulunan birim amirleri kastedilmektedir.
Bu kişiler dışında başka bir görevliye yapılacak tebligat usulsüzdür.
Bu kuralların tatbik kabiliyetleri bulunmasına rağmen tebligat, özel hastanelerde evrak memurlarınca teslim alınmaktadır. Bu durum tek başına usulsüz olsa da evrak memurları bu tebligatı ilgilisine ulaştırdığında bir sorun yaşanmamaktadır. Ancak ilgili kişi bu süreçte bir hak kaybına uğrar, örneğin tebligata cevap verme süresini kaçırırsa, şüphesiz usulsüz tebligata itiraz ederek yapılan tebligatın geçersizliğini ileri sürebilir.
ÖRNEK VAKA
Doktor D, Ankara’da bir özel hastanede çalışmaktadır. Kendisi aynı zamanda Sağlık Bakanlığına atanma talebinde bulunmuş ve ataması Ankara’da bir Devlet hastanesine yapılmıştır. Doktorun ameliyatta olduğu bir saatte posta görevlisi atama kararını özel hastanenin kapı görevlisine imza karşılığı teslim etmiştir. Daha sonra bu evrak kapı görevlisince personel işlerinden sorumlu görevliye verilmiş ancak ertesi gün hastaneye gelmeyen doktor evrakı bir sonraki gün almış ve 657 sayılı Kanuna göre 24 saat içinde atandığı kamu hastanesine başvurmuş ancak hastane idaresi, atama kararının üç gün önce özel hastaneye tebliğ edildiğini bildirerek süresinde müracaat etmeyen doktorun başlayış işlemlerini yapmamıştır.
Bu olayda Devlet hastanesinin işlemi hukuka uygun değildir. Zira, Doktor D’ye yapılacak tebligat ya hastane mesul müdürüne yada varsa doktorun çalıştığı kliniğin şefine yapılmalıydı. Ortada usule uygun yapılmış bir tebligat bulunmadığına göre, bundan kaynaklanan bir hak kaybı da söz konusu olmayacaktır.
SONUÇ
Sonuç olarak özel hastanelerde ve diğer özel sağlık kuruluşlarında hasta bakan, ameliyat yapan veya tedavi uygulayan personelin kendilerine yapılacak tebligatı bizzat alması, pratikte pek mümkün olmamaktadır. Bu tür durumlarda personele veya hastalara haricen bir tebligat geldiğinde, bu kişilerin derhal idareci veya kısım amirince buldurulması ve mümkünse tebligatın asıl muhatabına yapılması gerekir. Ancak bu mümkün değilse yahut mümkün olup da muhatap tebellüğden imtina etmiş ise tebligat hastane idarecisi veya kısım amirine yapılması lazım gelir. İdareci veya kısım amirinin evrakı ilgilisine en kısa zamanda ulaştırmaması ve muhatabın da tebellüğden kaçınması suç olarak tanımlanmıştır. Kapı görevlisine, güvenliğe, evrak memuruna, insan kaynakları müdürüne yapılan tebligatlar usulsüzdür.